Skip to content

Matrix ve iman...

felsefede, varoluşta, psikanalizde, dinlerde... her koşulda insan kendini bilme ve tanıma eğilimi gösteriyor. islam peygamberi kendini bilen rabbini bilir diyor, yunus emre ilmin kendini bilmek olduğunu söylüyor. yani bu dinden, inançtan, kültürden bağımsız bir şekilde doğal bir eğilim. "ben kimim?" sorusu hep gündemde.
haliyle "kendini bil, tanı" öğretisi de bu şekilde devreye giriyor.

matrix'te, neo ya da iman eri (kierkegaard'ca iman) olmadan önce thomas anderson, sorguluyor kendini ve beyaz tavşanı takip ediyor. mavi ve kırmızı arasında seçim yapılması isteniyor, maviyi seçseydi, sıradan, sorgudan uzak, otomatik bir hayat yaşayacaktı, kronolojik ve kolay bir yaşam...
ancak kırmızıyı seçti anderson ve tavşan deliğinden içeri girdi. kahinle tanıştırdılar onu ve kahinin kapısının üstünde "kendini bil" yazıyordu. yani neo'nun, hepimiz gibi önce varoluşunu, bunun amacını, anlamını bilmesi gerekiyordu. ve kahin ekledi: sen zaten seçtin ve ne yapacağını biliyorsun. burada psikanalize vurgu yaparsak, ne kadar özgürce seçimler yapsak da, her an seçebilme özgürlüğümüz olsa da, arkaplanda, bilinçdışında, bu yaptıklarımızı seçmeye iten milyonlarca şey yaşadık ve ister istemez bunun etkilerini görüyoruz. ki zaten ibrahim de ne yapacağını biliyordu.
bu nedenle zaten ne yapacağını seçmişti ama önce "kendini bil"mesi gerekiyordu. ilk olarak neo olduğunu kabul etti. aslında seçilmiş kişi değil denmişti, bu durum şüpheliydi ama onda kierkegaard'ın imanı vardı. belki de asla gerçekleşmeyecek olan bir arzuya doğru adım attı (tatmin olmaması gereken arzu). bunun için mücadele verdi, seçilmiş kişi olmadığını düşünüyordu ama zion'u kurtarma hissi hiç yok olmadı, giderek güçlendi.
ve zaman kavramı, zaman ikiye ayrılıyor: kairos ve chronos; matrix'te chronos halinde ilerlerken ki bunu hepimiz yaşıyoruz, ki keza zion'da da bu var, neo bir yandan kairos'u, mermileri durdurabildiğinde, uçabildiğinde, trinity'den kurşunu çıkardığında yaşıyordu ve imanı sonsuzdu, gözleri yok edilmişken bile görebiliyordu.

oradaki kimse onun bu imanını tam olarak anlayamazdı film de bunu yeterince iyi yansıtamadı ama zaten kimse kierkegaard gibi anlatamazdı.