bu dönemde birkaç şey yazdım ama hiçbirini paylaşmaya cesaret edemedim. çünkü hepsi bana dair olacaktı, benim kaygımı, korkumu dile getirecekti. yaşadığım, hissettiğim her deneyim, bölgede duyduğum onlarca şey hepsi kendime dair bir şeyler yazmama izin verirdi ancak. bu yüzden sırası gelmedi.
zira benim hissettiğimden çok daha büyük bir trajedi vardı. dile gelmesi gereken buydu. teorik şeylerin anlamı yoktu, duygusal şeyler ise bana dair olacağı için kendimde o hakkı göremedim.
çok şey duydum, birçok kişiyle konuştum... insanların yaşadığını tahayyül etmeme olanak sağlamadı... yaşanılan acıların boyutunu anlamlandıramadım. empatinin mümkün olamayacağını bir kez daha hatırladım.
her zaman deriz ilişkide üçüncü kişi diye...
lacan öyle anlatır, ilişkiler hiçbir zaman iki kişilik değildir daima bir üçüncü vardır ve bu üçüncü onu psikotikten çıkarır, varlığı nevrotik yaptığı gibi akıl bütünlüğünü de korur...
en temel düzeyde bu, anne ile bebek arasındaki memedir.
sonra bu anne ile çocuk arasındaki baba olur. baba yasa koyandır. babanın yasası ve annenin söylemleri ile büyür, ilişkilerimizi, örüntülerimizi, tüm anlam dünyamızı oluştururuz.
ve lacan babanın adlarını, sadece baba olarak sınırlandırmaz. baba yasadır, baba büyük başkadır, baba tanrıdır, baba devlettir/yönetimdir.
varlığını ve ilişkideki üçüncü olduğunu biliriz... en nihayetinde korkutucu olduğu kadar babanın varlığı ile güvende de hissederiz. ama biz her politik olayda büyük öteki tarafından yok sayıldık.
depremle, ölüme dair acılarımız çıktığı gibi babanın adlarına, yasanın birliğine ve gücüne dair olan inancımız da sarsıldı.
yalnız, yersiz, yurtsuz hissettik...
insanın varlığından beri olan o büyük üçüncünün çaresizliğini gördük.
böylece deprem sadece binaları yıkmadı.
"insanın evinde hissetmesine" verdiğimiz anlam değerini yıktı. dünyanın tekinsiz bir yer olduğunu tekrar tekrar hatırlattı. güvene ihtiyacımızı sarstı. inşaa ettiğimiz tüm anlam dünyamızın alt üst olduğuna, öyle bir anda, hiçbir değerin bir anlamı kalmadığına inandırdı.
öfkemiz, hayal kırıklığımız, tepkimiz bir yandan da ondandır; idrakımızı, güvenimizi, sarsılmaz olana inancımızı her an yitirebileceğimizle yüzleşmemize...