Skip to content

Ölümcül bir hastalık: Umutsuzluk

"insanın onu umutsuzluğa düşmekten alıkoymaya çalışandan daha çok lanet edeceği hiç kimse, hiçbir şey yoktur... şu halde kurtuluş, insani açıdan, imkânsızlıkların en büyüğüdür. ama tanrı için her şey mümkündür! imanın ihtimaller için delice savaşırken verdiği mücadeledir bu, çünkü tek kurtuluş ihtimaldir. biri bayılırken atılan çığlık su içindir, kolonya içindir, eter ruhu içindir; umutsuzluğun eşiğinde atılan çığlık ise şu demektir: bana ihtimal getirin, bana ihtimal getirin, ihtimal beni kurtarabilecek tek şeydir. bir ihtimal doğdu mu, umutsuz kişi yeniden nefes almaya, yeniden yaşamaya başlar... çünkü, ihtimal olmadan, insan adeta nefes alamaz." #kierkegaard

öleceğimiz kesin bunu biliyoruz ama onun dışında ihtimalsizlik mümkün mü?
o halde niye umutsuzluk böylesine üzerimizde? ne kadar ironik kierkegaard'ın da cümlelerinde olduğu gibi. umutsuzluğa hem düşmek istiyoruz hem de nefes almamız için aksi gerekli oluyor.
ama neden düşmek istiyoruz? çünkü kolay.

her şey aslında seçimle ilgili. çoğu kişide bunu fark ederim ifadelerinden. çoğu kişi içten içe yaşlanmaktan korkar. çünkü bir gün yaşlandığında aslında bu hayatta hiç var olmamış gibi olmaktan korkar. önünde bir sürü ihtimal varken hiçbir şeyi o ihtimaller dahilinde gerçekleştiremeyeceğinden korkar.

düşünelim, önümüz aslında oldukça belirsiz, yapabileceğimiz binlerce seçenek mevcut. ama biz o kadar eminiz ki paradoksal olarak bu belirsizlikten... önümüzde binlerce seçme ihtimali olan bir "ben" varken ve gelecek oldukça belirsizken, bu belirsizlik çok sayıda seçim barındırıyorken, biz bunu belirliymiş gibi oldukça emin bir yerden düşünüyoruz. ne ironik!

geleceğin belirsizliği altında ezilirken, o kadar eminiz ki istediğimiz gibi olmayacağından.
ve bunun bizim seçimimizin sonucu olduğunu biliyoruz ve bu seçimlerin ağırlığında ölmekten fark etmesek de çıldırmış gibi korkuyoruz...

umutsuzluk bu neden kolay. yarın ve dün yok, zaman yok, sözde seçim yok (!)... en önemlisi kızacağımız bir "ben" yok.

heykel: orphée et eurydice | auguste rodin, 1887-1893