Skip to content

Sorgulamadıklarımız


çoğu şey otomatik yaşanıyor. çoğu şeyi yaparken pek de düşünmüyoruz, sorgulamıyoruz, bu niye böyle oldu demiyoruz, gelişine yaşıyoruz...

bu, günlük hayatta bizi kurtaran bir şey, bazı şeylerin otomatik olarak ilerlemesine ihtiyaç var; yürürken adımı saymamaya gibi.

bazı duygular da geçmişle birleştiği için otomatik olarak bir şeyler söylüyor ama sorgulanmıyor pek tabii. burada duygularımızı her an sorgulamalıyız demiyorum elbette. ancak ne anlamları var, neden ‘’yaşamalıyım’’ ya da neden ‘’yaşamamalıyım’’ diyoruz, bir durup düşünmek gerekiyor. ne oldu da bu bilgi böylesine sahip çıkılası oldu, neden hissedildiği için utanç duyuldu...

gurur mesela; çoğu zaman ‘’güçlü bir duruş’’ için olması gerektiğine inanılır. çok da sorgulanmaz. gururlu olunmalı der insanlar… bazı yazarlar, hatta bazı şarkılar…

yeter ki onursuz olmasın aşk denir mesela. kitaplar yazılır; gurur ve önyargı diye.

gurura dair yapılan tanımlar, belki anne-baba öğretisi, belki bir kültürün getirisi, büyük başkanın arzusu.... sorgulanmaz ve çoğu zaman olması gereken otomatik bir olma hali gibi adlandırılır. 

ama gurur ya da onur nedir? neden bir aşk onursuz olmamalıdır? bu bilgi nereden edinilmiştir?

neden böyle düşündüğümüz halde hep ‘’gurursuz, onursuz’’ olduğumuzu hissettiğimiz ilişkilerde buluruz kendimizi?

neden, belki ilişki iyi geldiği halde, orada ‘’onur’’ yok, ‘’ben onu kabul edemem’’ deriz?

neden diğerlerinin adlandırdığı ve bugüne kadar sorgulanmayan bu duyguyu, bize iyi gelen şeye tercih ederiz?

neden bağ kurduğumuz ve bu bağı kaybetmek istemediğimiz kişiye, aramızdaki şey "bağımlılık" ya da "saplantı" deriz?
neyden korkarız, aslında neyi kabul edemeyiz?

seçim artık sorgulanabilir olduğunda gidilen yolun yönünün çok da anlamı yok, her şey seçilebilir.

ama orada dürten bir şeyler varsa, bu tanımlara bir bakmak gerekir.

bu ‘’duruşlu’’olma fikri kimden geliyor, kimin arzusu, kimin tanımı, kimin isteği…

terapi de buna alan açıyor, oldukça basit gibi görünen bir şeye sadece tek bir soru ile dikkat çekiliyor. o zamana kadar hiç sorgulanmamış ama sürekli yaşanması gerekmiş, zaten böyle olmaz mı denilen şeye ufak bir çomak sokuluyor…

ve zaten yolların yönü de böyle oluşuyor.