Skip to content

Ne pahasına olursa olsun aşık olmayı seçmedim

"ne pahasına olursa olsun aşık olmayı seçmedim. seni seçtim. sana çok aşık olmak için, belki sonra daha az aşık olmak için. ama seninle olmak için. "

özellikle son yıllarda, ilişkiler anlatılırken-ki romantik olmasından bağımsız-; ‘’bizimkisi bağ değil saplantı, benim hissettiğim şey bağımlılık, istesem de bırakamıyorum!’’ deniyor. bu pek tabii olabilir de ama neden üzerine düşünmeden, bu görüşe böylesine sahip çıkılıyor bunu bir düşünelim...

bağ kurmanın sorumluluğunu almak ya da iyi gelen bu bağı kabul etmek yerine, adına ‘’bağımlılık’’, ‘’saplantı’’ demek sanki son yılların popüler kaçma senaryosu haline geldi.

ilişkiye kelepçeler vurmak, hem ‘’gitmemek’’ için iyi bir kurtarıcı, hem de ‘’kalmanın’’ keyfinden uzaklaştırıcı… yani acı çekmek için iyi bir yöntem.

aşk seçim gerektirmese de ilişki bir seçim ve seçimli bir şeyi mahkumiyete dönüştürmek; iyileşmeyi fark edip, bunu reddetmeye benziyor... tekrar tekrar sancılı ama tanıdık hale dönmek gibi…

oysa iyileşme dediğimiz şey bu bağın seçimli olduğunun sorumluluğunu alıp, orada isteyerek kalmayı gerektirir; her an gidebilme ihtimalini ama gitmeyi tercih etmemeyi ve bundan da utanç duymamayı...

kalmanın da gitmenin de hem keyfini çıkarmak hem de acısını yaşamak için iki ihtimalin de her an var ve canlı olduğunu bilmek iyileştiriyor.

ama neden bağımlılık diyoruz, neden saplantının ardına saklanıyoruz, kalmak hangi açıdan acı verici, iyi gelen bağı kabul etmek neden zor, seçimli bir şey neden zorunluluk haline geliyor... bunları düşünmek gerekiyor...

sahne: la pointe courte, agnes varda, 1955