aynalar, sevgili ve ben.
aynaya baktığımızda kendimizi doğrudan değil bir yansıma olarak görürüz, sağımız solumuz karışır. kendimize dışarıdan bakar, dışarıdan bir göz gibi inceleriz; kusurlarımıza dikkat kesilir, herkesin o kusurları gördüğünü düşünürüz. ve bundan utanç duyarız.
Lacan’ın ayna evresi olarak adlandırdığı; 6-18. aylar tam da buranın ilk oluşmaya başladığı döneme tekabül eder. bebek, ilk defa kendi bedenini ayna karşısında ‘’tam’’ görür, aynı annesi gibi bir bütün halinde aynanın karşısında durur; ama tuhaf bir şey vardır kardeşleri koşup hareket ederken kendisi bunları yapamıyor, annesi olmadan hareket edemiyordur. işte tam bu yerde düş kırıklığı yaşar.
kendisine dair ideal olan bir ben'i vardır artık; aynaki hali bütünüyle karşısında ama aslında yetersizdir
büyür bu bebek ve bunun şiddetine göre de hep kameralarla, diğerleri izliyor gibi hareket eder, en yalnız olduğu anda bile ona bir ideal yükleyecek, ona yetersiz gelecek bir bakış vardır, ne büyük utanç! o nesne değişir, hep bir başkası olur. bazen anne, bazen kendisi
ve bazen de sevgili… aşk, ölüm ve yaşamın birleştiği o yüce duygu! yaşamı hissettiren, acı veren, o ana dek varsayılan tüm yargıların sarsıldığı bir duygu hali.
artık sevilen kişinin gözü bir ayna olur, o tarafından sevilmek, yalnızken de içinde olması, her an varmış gibi yaşamak, şah damarında atan biri. onun tarafından arzulanmak, bırakmak, direnmek ama en çok da tüm kusurlarına rağmen sevilme arzusu. o aynadaki bütüne karşı parçalanmış bir ben. eksikliğini verdiğin ve bu eksikliğe şahitlik eden bir başkası. ayna, önce anneydi ve artık bir sevgili. artık onun yüzü ayna, onun gözleri karar veriyor varoluşuna; sevilebilirim ya da sevilemem. kusurlarım ve eksikliğimle onunum. utanç ve o konumu koruma arzusu. o 6-18 aylık döneme gidip gelme, ilk aynayla karşılaşma, juisans. coşku ve hüzün; bütün ve parçalı; koşmayı arzularken oturup kalma, aynı annenin gözlerindeki ‘’evet bebeğim bu sensin’’ der demesini bekler gibi sevgilinin gözlerinden bunu bekleme. sevilene ilan edilen aşkın sonrası onun da gözlerinden sevgiyi görme arzusu. onun asla gideremeyeceğin eksiğini sevme arzusu. bilemediğin ve asla veremeyeceğin bir şey;
aşk.