anlam üretilir mi yoksa bulunur mu?
bu soru felsefeciler arasında da tartışma konusu olmuştur. bunu ilk kez tezimi yazarken fark etmiştim. tez danışmanım, anlam konusunu yazarken, ben ısrarla anlam bulmak kelimesini kullanırken, o ısrarla üretmek şeklinde kelimelerimi değiştiriyordu. ilk okuduğumda çok da farklı gelmiyordu ama neden danışmanım ısrarla "bulmak" kelimesini "üretmekle" değiştiriyordu? sonra bu ayrımın literatür farkını araştırmaya koyuldum.
logoterapi öncüsü viktor frankl olaya şöyle bakıyordu: anlam bulunurdu. biz frankl'a göre anlamımızı, ürettiklerimizde, tükettiklerimizde ve değiştiremeyeceğimize karşı azim göstermemeyi kabul ettiğimizde buluyoruz. zira hayat anlam potansiyelleri taşıyor ve biz içlerinden bize uygun olanı alıyoruz. bu, bazen bir yemek masasında, heyecanlı, zamanın nasıl geçtiğini anlamadığımız bir anda oluyor, bazen bir şiir yazarken, bazen de olmayacak şeye amin demezken... frankl'a göre hayat zaten bunları verir ve bize düşen onları bulmaktır.
sartre ise anlam ürettiğimizi iddia eder. çünkü hayat olduğu haliyle anlamsızdır. anlam, insan varoluşunun en büyük çelişkisi, saçma olduğunun en net göstergesidir. çünkü insan anlamdan yoksun bir halde bu dünyaya hiçlikten fırlatırlır, anlamdan yoksun yaşamak imkansızken yine anlamdan yoksun bu dünyada yaşayabilmek için anlam üretir. sonrasında yine hiç olur ve gider. bu yüzden anlamını kendi yaratır, zira anlamı doğada yoktur, haliyle bulunacak bir şey de yoktur. anlam, bizim öznelliğimizle oluşturulur çünkü bir kökeni yoktur. zira her şey hiçlikten gelmiştir...
felsefi anlamda ikisi de çok farklı şeyler söyler. ama ister anlam üretiyor olalım, ister anlam buluyor olalım, biz tinsel düzeyde yaşayabilmek için anlama muhtacız.